Dünya genelinde sosyal medya kullanımının rekor seviyelere çıktığı bir dönemde, paradoksal bir biçimde insanların yalnızlık duygusunda da ciddi bir artış yaşanıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, günlük ekran süresinin artışıyla sosyal izolasyon hissi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Bir başka deyişle: Kalabalığın en yoğun olduğu dijital platformlarda, yalnızlık en çok hissedilen duygu haline geldi.
Günlük hayatın hızlı temposu, ekonomik kaygılar, şehirleşmenin getirdiği kopukluk derken, insanlar dijital dünyaya bir sığınak gibi yöneliyor. Ancak bu sığınak, zamanla bir geri dönüşsüzlüğe dönüşüyor. Sosyal medyada geçirilen sürenin artması, gerçek ilişkilerin zayıflamasına yol açıyor. “Bağlantı sayısı” yükseldikçe, gerçek bağların azaldığı bir döngü oluşmuş durumda.
Sosyal medya platformları, başlangıçta insanları bir araya getirme iddiasıyla ortaya çıktı. Ne var ki bugün algoritmalar, kullanıcıları benzer içeriklere sıkıştıran, tartışma alanlarını daraltan, bireyleri görünmez odalara hapseden bir düzen kurdu. İnsanlar, çok fazla içerik görmelerine rağmen çok az düşünceye temas ediyor; çok fazla kişi tarafından “takip edilmelerine” rağmen çok az kişi tarafından anlaşılıyor.
Uzmanlar, özellikle genç kullanıcılar arasında dijital kimlik baskısının arttığını belirtiyor. Beğeni almak, görünür olmak, sürekli üretmek zorunda hissetmek… Bunların hepsi sosyal medya deneyimini sosyal bir etkinlikten çok bir performansa dönüştürüyor. Performansın olduğu yerde ise doğal iletişim giderek yok oluyor.
Bugün gelinen noktada sosyal medya, hem bilgi kaynağı hem de yalnızlık üreticisi bir mekanizma gibi işliyor. İnsanlar, hayatlarını başkalarının “denetlenebilir” mutluluklarıyla kıyaslıyor; farkında olmadan kendi yaşam standartlarını, kendi hayallerini sorguluyor. Bu durum, dijital çağın en görünmeyen fakat en etkili psikolojik baskılarından biri.
Elbette sosyal medya tamamen terk edilmesi gereken bir alan değil. Sorun, araçların amaç haline gelmesi. İletişim kurmak yerine izlemek, paylaşmak yerine kendini kanıtlamak, bağlanmak yerine görünür olmak temel hedefe dönüşünce, doğal olarak yalnızlık kaçınılmaz oluyor.
Bugün her şeyden çok ihtiyaç duyduğumuz şey, dijital kalabalığın içinden çıkıp gerçek ilişkilere temas edebilmek. Bir mesaj yerine yüz yüze bir sohbet, bir “story” yerine bir kahve masası, bir bildirim yerine gerçek bir ses…
Sosyal medyanın sessiz çöküşü belki de kullanıcıların farkındalığıyla başlayacak:
Bağlantı sayımız artarken, bağlarımız neden azalıyor?
Saygılarımla; Turan YAZAN